Sri Guru Puja Makalesi
Śrīla Bhakti Sundar Govinda Dev-Goswāmī Mahārāj Śrī Guru'nun lütfuna sahip olan ve olmayan ruhun şansını anlatıyor.
Śrī Guru Pūjā
Śrī Gauḍīya Darśan, Cilt 2, Baskı 4'de 13 Kasım 1956, Salı
günü Śrīla Bhakti Rakṣak Śrīdhar Dev-Goswāmī Mahārāj'ın göründüğü günün
onuruna yayınlanan Bengali makaleden çevrilmiştir.
Kārtik'in onbirinci günü Śrī Chaitanya Sāraswat Maṭh'da Om Viṣṇupād Paramahaṁsa Parivrājakāchārya-varya Aṣṭottara-śara-śrī Śrīmad Bhakti Rakṣak Śrīdhar Dev-Goswāmī Mahārāj'ın altmış ikinci kutsal görünüm gününde, “Śrī Guru Pūjā” ya da “Vyāsa Pūjā” festivalimiz Śrī Chaitanya Sāraswat Maṭh’ın hizmetkarlarının birlikteliğinde gerçekleşen çabalarla ve çok sayıda saygın kişinin mevcudiyeti ve hizmet sunularıyla kutlandı.
Kutsal yazıtların hepsinde, Śrī Gurudev
“Tanrı'dan farksız” olarak ululanmıştır. Tanrı biz sorunlu ruhların
karşısında, bizleri kutsamak için büyük bir hevesle belirdiği zaman,
biz Śrī Guru’nun formunu görürüz ve şanslı oluruz.
Bizler aşırı sorunlu ruhlarız. Gerçek benliğimizi unutmuşluğumuz öylesine şiddetlidir ki, [Tanrı'ya]
karşı oluşumuzun yarattığı aşırı acı eylemlerimiz bizi tiksindirse de,
o karşı oluş yanılgısını kesip atma istikametine göz ucuyla bile
bakamıyoruz. Bedenimizle, bu et ve kemik torbası ile olan ilişkimize
öylesine yoğunlaşmışız ki düşüncelerimize onunla bağlantısı olmayan
hiçbir şey gelmiyor. Ve bu nedenle, beden dışında hiçbir şey
düşünmüyoruz.
Bu neden oldu? Neden bu türlü bir dünyasal acıya—cehennem acısına maruz kalıyoruz?
Güneşin doğuşundan batışına kadar, gece gündüz gayret
gösterdikten sonra bile neden kendimizi tatmin etmeyi başaramıyoruz?
Neden mutluluk için olan büyük gayretlerimizin hiçbiri meyve vermiyor?
Neden tüm çevremde sadece hoşnutsuzluk patlamaları var? Benim gibi
sorunlu ruhların bu yürekler acısı sahnesinin perdesi neden
inmiyor? Neden? Bu dünyanın güçlü akıntısı buradaki ruhları neden
böylesine zalimce baskılıyor? Bunun nedenini
bir kez olsun sükûnetle sorgulayabilir miyiz? Ve neden yapamıyoruz?
Biz şanssızız. “Bhūte paśyanti barbarāḥ [“Aptallar maziden
bakarlar].” Biz sadece şanssız değil, nankörüz de. Şöyle denir, “Kişi tuzunu yediği kişiyi över.” Oysa biz bir kişinin tuzunu
yerken, başkasına övgüler söylüyoruz. Bu yüzden,
gerçekten de, nankörüz.
Śrī Chaitanya-charitāmṛta bütün kutsal yazıtların özünü ifade eder:
kṛṣṇera ‘taṭasthā-śakti’ ‘bhedābheda-prakāśa’
[“Ruh doğası gereği Kṛṣṇa'nın ebedi hizmetkârıdır. Ruh Kṛṣṇa’nın marjinal enerjisidir, Kṛṣṇa'dan hem farklı hem de Ondan farksız bir tezahürdür.”]
ataeva māyā tāre deya saṁsārādi-duḥkha
[“Zaman ve mekan ülkesi dışındaki ruhlar Kṛṣṇa'yı unutunca ve Ona sırt çevirince, Māyā onları dünyasal varoluşun çeşitli dertlerine mahkum eder.”]
Māyā Devī’nin yanılgı faaliyetlerinin listesini ve korkutucu kudretini bir düşünün.
Yine de bu konuda kusur onda mı? Aşağıdaki ayetlerde bu daha da netleştirilecektir:
nikaṭastha māyā tāre jāpaṭiyā dhare
[“Ruh Kṛṣṇa'ya karşı olunca ve zevk arzu edince, yanıbaşındaki Māyā onları ele geçirir.”]
daṇḍya-jane rājā yena nadīte chubāya
[“Māyā ruhu bazen cennete yükseltir, bazen de, bir mahkumu nehre daldıran bir kral gibi, ruhu cehenneme daldırır.]
māyā-grasta jīvera haya se bhāva udaya
[“Hayalet kişiyi ele geçirince, kişi şaşkına döner. Māyā tarafından tutsak edilen ruhların başına bu durum gelir.”]
Bu ayetler gösterir ki suç ruhun kendisine aittir. Dolayısıyla ruhun
Māyā tarafından ele geçirilmeden önce aklının karıştığını anlıyoruz.
Aksi halde, saf ruha dokunmak Māyā'nın ne işine yarar? Nitekim, adanmış kul Rām Prasād şöyle dedi, “Svakhāta salile ḍube mari śyāmā [“Ah Durgā, ben kendi kazdığım suda boğuluyorum”].”
Yüce Tanrı bilinçli yüce varlıktır. Ve O sadece bilinçli bir varlık olmakla kalmaz: O sat-chit-ānanda'dır. Sat ebedi demektir, chit bilinç demektir, ānanda ise neşe dolu demektir—bir rasa okyanusu. Śrīla Rūpa Goswāmī’nin deyişiyle, [O] Akhila-rasāmṛta-mūrti'dir [“tüm zevklerin nektarının beden almış hali”]. Ruh da ebedidir ve anuchid-ānanda'dır, zerresel boyutta bilinçli ve neşe doludur. Ruh hizmet (sevā) coşkusunun servetine adaydır. Tanrı’ya hizmet, ruhun kendi ebedi özünün dharma'sıdır. Bununla beraber, marjinal konumda olan ruhlar, bağımsızlıklarını kötüye kullandıkları için görevlerinden, dharma'larından saparlar. Ruh, özün dharması olan Tanrı'nın hizmeti—mutluluğun kişileşmiş haline, hazzın bedenlenmiş haline [Kṛṣṇa] hizmet etme hazzı—yerine bencil zevk alma konusunda kararlı olunca Māyā Devī ruhun boynuna ilmeğini geçirme fırsatı elde eder. Ve ondan sonra, ruh, Tanrı'yı unutmanın sonuçlarına maruz kalarak, maddesel dünyada dolaşıp durur (Māyāra naphara ha-iyā chira-dina bule (Pv: 6.4) [“Ruh Māyā’nın kölesi olur ve süresiz olarak dolaşıp durur”]). Ruh bu türlü bencil zevk arayışını ne kadar artırırsa, Māyā’nın hapisanesinde o kadar çok sille yer.
chaurāśī lakṣa yonite karaye bhramaṇa
[“Böylece, sayısız ruhlar dünyayı doldururlar ve 8.400.000 yaşam formu arasında dolaşıp dururlar.”]
Bu durumda, son nasıl mümkündür? Şimdi sadece onu anlatmakla kalmayacağım, aynı zamanda ruhun bir önceki durumuna nasıl girdiğini de anlatacağım.
sei jīva nistāre māyā tāhāre chhāḍaya
[“Bir ruh sādhuların ve Śrī Guru'nun merhametiyle Kṛṣṇa bilinçli olunca, Māyā onları özgür bırakır ve azat eder.”]
Bu çıkmazdan kurtuluş sadece Māyā’nın Efendisi'nin merhametiyle mümkündür.
Māyā’nın Efendisi, Yüce Tanrı, iyilikseverdir—olağanüstü şefkatlidir. Bu nedenle O, ruhları bu tür hayırsız, ihanet dolu, mutsuz yaşamdan kurtarmak için isteklidir; O sakin kalamaz. Dolayısıyla, zaman zaman, bu şartlanmış dünyaya bizden biri gibi gelmeye zorlanır. Burada bir soru gelebilir: Tanrı her şeye kadirdir, o halde Onun gelmesine ne gerek var? Kuşkusuz eğer O sadece isterse, herkes kurtuluşa erebilir. Cevap şudur ki, O ruha verdiği bağımsızlığa karşı zor kullanmaz; bu Onun genel uygulamasıdır. Ruh harikulade hizmet servetini elde edebilsin diye [ruha ait] bağımsızlık vardır. ... Tanrı doğal olarak şefkatle doludur. Bu nedenle O bizim gibi olur, gelir, ve Kendi davranışı ile herkese Ona ulaşmanın bütün yollarını öğretir. Biz sadece bu noktada, Onun Gurudevatātma [Śrī Gurudev—Tanrı'mız ve sevgilimiz] formunun yakınında bulunarak, Onun vasıtasıyla Tanrı'nın ayaklarına sunulabiliriz; hiç kuşkusuz bu şanslı ruhlar için de ulaşabilirdir. Śrīla Kavirāj Goswāmī şöyle yazmıştır,
guru-kṛṣṇa-prasāde pāya bhakti-latā-bīja
[“Dünyayı enine boyuna dolaşıp dururken, şanslı bir ruh Guru'nun ve
Kṛṣṇa'nın merhametiyle, adanmışlık sarmaşığının tohumunu (inanç) elde
eder.”]
Ve son olarak,
[“Adanmışlık sarmaşığı Kṛṣṇa’nın ayaklarının dilek gerçekleştiren ağacına tırmanır.”]
Bu Śrī Gurudev’in dışsal kimliğidir.
Aslında, Śrī Guru'nun merhameti olmadan, ruh hiçbir ruhani şansa sahip olamaz. Bu bakımdan, Śrī Gurudev’in pozisyonu “varvarti sarvopari'dir [“her
şeyin üzerindedir”].” Böylece, Tanrı'ya ibadet etmeden önce Śrī Guru'ya
ibadet etme uygulaması talimatı verilmiştir. Dolayısıyla, Tanrı
öfkelense bile Gurudev’in kişiyi koruma kapasitesine sahip
olduğunu bütün kutsal metinler yazmıştır.
Oysa, biz o kadar karşıyızdır ki Śrī Guru Pāda-padma'nın ölümlü olduğunu düşünürüz ve sadece saygısız zihniyetimizi tırmandırmış oluruz. Hatta Tanrı'nın uyarıcı sözlerine karşı anlayış geliştiririz. Tanrı şöyle der, “Śrī Gurudev'i Benim kendi farksız formum olarak bil, ona sadakatle ibadet et, bu yolla tam doyuma ulaşacaksın”, ama biz bunun tam tersi bir yaklaşımla, daha da günahkâr olmaktayız. Yine de, Śrī Gurudev yoğun şefkatin beden almış halidir, düşenlerin kurtarıcısıdır, ve dolayısıyla, yüzlerce saygısızlığımıza rağmen, bizi avutmaktan vazgeçmez.
Biz Tanrı'nın kudretinin belli günlerde tezahür ettiğini öğreti olarak duymuşuzdur. Ancak, Śrī Guru'nun göründüğü gün, herhangi bir günden çok daha merhametlidir. Śrī Guru Pāda-padma yılın bir günü görünür ve özel bir şefkatle ona tam olarak ibadet etmenin özel fırsatını vererek bizi kutsar. Yegane şanslı kişiler bu kutsal güne gerçekten hizmet etmek için kendilerini sunabilenler değildirler, doğumları sayesinde, “Vasundharā vā vasatiś cha dhanyā [“Onların ikametgahları ve toplulukları da şanslı olur.”].”